Uluslararası Çatışma Analizi ve Çözümü, Ankara: Nobel Yayınevi, 2021
İKİNCİ BASIM ÖNSÖZ
Kitabın ilk basımı yapıldığında, Ocak 2020’de Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan Covid-19 pandemisi, Türkiye’de ilk kez görülmeye başlanmıştı. Üniversitedeki dersimde öğrencilerime kitabımın çıktığı ve dersimde kullanacağımı müjdesini vermem ile birlikte üniversitelerin öğretime ara vermeleri aynı zamana denk gelmişti. Bir yıl dolmadan kitabın ikinci baskısının yapılması, kişisel olarak beni memnun ederken Çatışma Analizi ve Çözümü ile Barış Çalışmaları konusunda Türkiye’de bilimsel kaynakların az olduğu gerçeğini de göstermiş oldu. Ayrıca akademik hayatımda önemli bir dönüm noktası olarak Profesörlük kadro ve unvanını aldığım bu zaman dilimine rastlaması da ayrı bir mutluluk yaşattı.
Çatışma analizi ve çözümü çalışmak bir yandan kişisel düzeyde tatmin edici olsa da akademik olarak zor olduğunu belirtmem gerekir. Akademik hayata lisans eğitimimi 1994 yılında tamamladıktan sonra 1995 yılında Ankara Üniversitesi’nde Kamu Yönetimi Kent ve Çevre Bilimleri yüksek lisans programına başladım diyebilirim. Bir yıllık ders aşamasını tamamladım. Fakat 1996 yılında yurt dışına yüksek lisans ve doktora eğitimi için Amerika Birleşik Devletleri’nin başkenti olan Washington D.C. ve metropolitan bölgesine gidince kaydımı dondurdum. 06 Mayıs 1996’de başlayan Amerika akademik maceram, 12 Eylül 2004 yılında Türkiye’ye döndüğümde sona erdi.
Bu kısımda sınav hakkında bilgi vereyim. 1994’de mezun olunca ekonomik kriz biz yeni mezunları vurdu. Birçok kamu kurumu sınav açmadı. Ben de yeni kurulan üniversitelerdeki asistanlık sınavlarına girdim. Fakat daha çok Kamu Yönetimi alanında asistanlık sınavları açılıyordu. Ben de o yüzden 1995’te Mülkiye’de Kent ve Çevre Bilimlerinde yüksek lisansa başladım. Yüksek lisans ders kısmını bitirdim. Yani tezsiz yüksek lisans mezunu sayılırım. Af olunca ilk işim diplomamı almak olacak. Bu sırada yurt dışı eğitim için 1416 bursluluk sınavı açıldı. Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nde sınava girdim. Sınav sonucu ilginç tesadüf tam amcamın öldüğü ve cenaze namazı sırasında iadeli taahhütlü geldi. Üzüntü ve sevinci aynı anda yaşadığımı hatırlıyorum. Sınava giren 161 aday arasından 6ncı olmuştum. ODTÜ’de yapılan dil muafiyet sınavında başarılı oldum. O yüzden birçok burslunun aksine ODTÜ’de İngilizce hazırlık okumadım. Mülkiye’deki 1 senelik hazırılık işe yaramıştı. 1996’da 3 aylık İngilizce hazırlık okumak için American University Washington D.C.’ye gittim.
Akademik hayatım gerçekten maceralı ve inişli-çıkışlı oldu. Uluslararası Barış ve Çatışma Çalışmaları’nda yüksek lisans yaptığım Washginton D.C’de 4400 Mass Ave. bulunan okuldan sonra doktora eğitimi boyunca sorunlar yaşamaya başladım. 1416 sayılı kanun gereği Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) burslusu olarak geri dönünce mecburi hizmetimi yapacağım yer Mersin Üniversitesiydi. Orada bana İktisat Bölüm başkanını danışman olarak atadılar. Dr. Hikmet İyidiker tez konum ve bildiri olarak sunduğum konuları sakıncalı görünce ben de tezimi Uluslararası Çevre Rejimleri Görüşmeleri konusunda SPSS ve istatistik öğrenerek bitirdim. Doktora eğitimini tüm bursluların 4 yılı burslu ve 1 yılı burssuz olacak şekilde 5 yıl içinde bitirmesi gerekiyordu. Ben 5 yıllık sürede bitiremedim ve tazminatlı duruma düştüm. Amerika’da yüksek lisans ve doktora yapmanın akademik yaşantımda ne kadar artısı ne kadar eksisi olduğunu hala düşünüyorum. Bu noktada bir karar vermem gerekiyordu. Doktoramı bitirmeden ya Türkiye’ye kesin dönüş yapacaktım. Ya da riski göze alacak, doktora eğitimimi bitirecek ve Türkiye’ye Dr. unvanı ile dönecektim. Ben bir yıl boyunca tazminat ödemesi için MEB ile resmi yazışmalar yaparken süre kazanmayı tercih ettim. Ve sonunda tezimi bitirdim. Tezimi 26 Agustos 2004’te oybirliği ile başarılı bulunarak savundum. Bu kitapta çatışma haritalaması modelini kullandığım ve iki yıl önce kanser dolayısıyla aramızdan ayrılan tez danışman hocam Prof. Dr. Dennis Sandole’yi burada anmak isterim.
Doktoradan bitince ülkeme döndükten sonra havaalanında bakaya kaldığım için askere alınacağımı düşünerek anavatana ayak bastım. Evime gidip aileme kavuştum. 11 Eylül 2001 Terör Eylemleri sonrası hiç Türkiye’ye gelmemiştim. Zaten 8 yıllık eğitim boyunca sadece 2 kere Türkiye’ye geldim. Ailemi uzun süre görmeden ve bugünkü gibi videolu görüşme olmadan ve Türkiye’yi aramanın dolarla olduğu yıllarda annemi ve kardeşlerimle de ilgilenemedim. Kendi derdime düşmüştüm. Daha sonra beni bekleyen askerlik görevimi yapmak için askerlik şubesinin yolunu tutarak ilk celp döneminde 297 kısa dönem yükümlü (KDY) olarak er rütbesinde Isparta 40ncı Alay’da acemi birliğimde askerlik başladı. Dağıtım izni kullanmadan erken terhis olmak için. Acemi dönemini bitirdikten sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) 39 Mekanize Piyade Tümeni, 49ncu Alay, 4ncü Tabur Karargahı olan Lefke’de çavuş olarak yaptım ve 2005 Mayıs ayında terhis oldum. Askerlik döneminin de kolay geçmediğini ve sürekli denetlemeler ve tatbikatlar yüzünden gece yarısı 1’lere kadar çalıştığımı da hatırlıyorum. Kıbrıs’a giderken bile askeri gemi ile 15 saatte Gazimagusa’ya ulaşmak, 32 yaşında askerlik yapmak ve Amerikalı doktoralı olarak S3 yazıcısı olmak…
Görüldüğü üzere daha üniversite kapısına ulaşamamıştım. Askerlik sonrası Eskişehir’de ailemin yanına döndüm. Askerlikten sonra 11 yıl 3 ay ve 28 gün mecburi hizmetim olduğu için MEB Yükseköğrenim Genel Müdürlüğü’ne posta ya da elden götürdüğüm dilekçeleri yazarak görev isteğinde bulundum. İlk önce Mersin Üniversitesi’ne yazı yazıldı. Ama tazminatlı olduğum için beni almaya zorunlu değillerdi. Ve öyle de oldu. Ondan sonra bana dilekçe yazmamı ve Uluslararası İlişkiler bölümü olan üniversiteleri tercih etmemi söylediler. Benim tercih yaptığım üniversitelerin hiçbiri olumlu yanıt vermedi. Haziran 2005’ten Aralık 2005’e kadar Türkiye’de o dönemde yeni kurulmuş olan üniversitelere tek tek email yazdım. Özgeçmişimi gönderdim. Daha sonra dekanlarla, bölüm başkanları ile görüşmek için gittim. Ama sonuç olumsuz oldu. Son çare olarak beni TÜBİTAK Sosyal ve Beşeri Bilimler Araştırma Grubu’na uzman olarak Aralık 2005’te atadılar. Bu arada Ankara Üniversitesi’nde Amerika’ya gitmeden önce başladığım sonra dondurduğum Kent ve Çevre Bilimleri ABD yaptığım yüksek lisans eğitimime Eylül 2005’te tekrar başladım. TÜBİTAK’ın bana en büyük hediyesi sevgili eşim Prof. Dr. Ayşe Dilek Öğretir ile orada tanışmam oldu. TÜBİTAK maceram ise 4 aylık deneme süremin bittiği ve evlilik iznimden döndükten sonra iş sözleşmemin hiçbir neden gösterilmeden fesh edilmesi ile sona erdi.
İşsiz kalmak mı kötüydü ya da 80 bin dolar ve 50 bin TL ana para borcu yanında yüzde 80 olan faiz ödemeleri… Benim için iş sahibi olmak sadece maaş değil ödememin mümkün olmadığı borç yükünden kurtularak mecburi hizmetimin sıfırlanmasıydı. O yüzden acil bir işe girmem gerekiyordu. Bir ay sonra Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü Hukuk ve Mevzuat Bölümü’nde işe başladığımda sevinmiştim. En azından borç ve mecburi hizmet kabusum sona erecekti. Aday memur olarak başladığım bu işin kısa süreceğini umarken iki yıl sekiz ay yani 960 gün orada çalıştım. Bu süre içinde bilimsel çalışmalar yaptım. Bir gün üniversitede atanabilme umudu ile.
O gün 2009 Şubat ayında geldi. Yeni kurulan Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümüne atanınca çok sevindim. En sonunda akademik hayata adım atmıştım. Bundan sonra doçentlik için hemen başvuru yaptım. Çünkü kriterleri sağlıyordum. İlk başvurum yine üç asıl iki yedek jüriye gitti. Asıl jürilerden biri Başkent Üniversitesi’nde Amerikalı bir hocaydı. Türkçe bilmediği gerekçesi ile jürilikten kendi mi çekildi yoksa Üniversitelerarası Kurul böyle mi karar aldı bilmiyorum. Zaten hiç Türkçe yayınım yoktu. Onun yerine ilk yedek üye geçti. Prof. Dr. Mim Kemal Öke olumlu vermesine karşın İki ODTÜ’lü hoca ret vermesi ile 2-1 sonuçla doçentlik yazılı aşamasında başarısız oldum. Bana jüri raporların gönderdiler. İkinci yedek jüri üyenin de raporunu yanlışlıkla göndermişlerdi. İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Rauf Versan olumlu raporunu görünce, ilk yedek jüri o olsaydı bugün hayatım nasıl olurdu merak ediyorum.
İkinci başvurum ise 3 olumsuz 2 olumlu yani başarısız olarak sonuçlandı. Yazılı olmayan kurala göre üniversiteye 2009 yılında başlamıştım ve en az üç yıl hocalık yapmadığım için yeterli görülmüyordum. Ama GMU / SCAR’da üç kere yüksek lisans dersi verdigim özgeçmişimde olmasına rağmen bakılmış fakat görülmemiş olabilir. Doçent olduktan sonra ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı’nın jürimde olmamasına rağmen ODTÜ’de yapılan bir konferanstan sonra beni odasına çağırması ve biz yeni nesil hocalar elma gibi iyice kırmızı olmanız için en az üç yıl hocalık yapmanızı tercih ediyoruz demesi. Yayınlarımın iki tanesi o dönem SSCI taranmasa da Uluslararası İlişkiler dergisinde olması ve bana ret veren jüri üyelerinin bu derginin yayın kurulunda yer alması. Belki benim yazdıklarım hocalara göre yeterince bilimsel değildi. Çatışma Analizi ve Çözümü Batı ülkelerinde bile nedense kabul görmeyen bir alan. Fakat benim mezun olduğum okulun ismi 2020 yılında Carter School for Peace and Conflict Resolution olarak değişti. George Mason zaten dünyada ilk 300-400 arasında. American University de öyle. Çankırı’da hoca olmam mı etkiliydi? Hala cevabı olmayan sorular.
YÖK doktora sonrası araştırma bursu programını başlattı. Hem ben hem eşim İngiltere’deki Coventry Üniversitesi Centre for Peace and Reconciliation Studies (CPRS)’te misafir araştırmacı / misafir öğretim görevlisi olarak davet mektubu aldık. Orada bilimsel çalışmalara ağırlık vermek amacıyla daha bir yaşında olmayan oğlum ve iki kızım ile birlikte 8 ay kaldık. Özgeçmişe bunu yazmak yanında bilimsel çalışmalar yaptıktan sonra üçüncü kez başvurdum. Onu da yayın aşamasında üç tane olan tüm jüri üyelerinin olumlu oyu ile başarılı bulunduktan sonra sözlü aşamasına geçtim. Jüri üyelerinden biri Mülkiye’de lisans eğitiminde sınıf arkadaşım olduktan sonra yüksek lisans ve doktorayı birlikte yaptığımız bir arkadaşımdı. En azından benim çalışmalarımı anlayacağını umarak sözlüye girdim. Sözlü sınavında oyçokluğu ile başarısız oldum. Futbol tabiri ile direkten dönmüştüm. Tabii Maradona’nın altmış yaşında öldüğü bugünlerde aklımdan geçen acaba Maradona’nın yaptığı vuruş ile mi direkten dönmüştüm ya da halı saha maçında hocanın vurduğu toptn mı direkten dönmüştüm? Onu bilemiyorum. Sonra bir daha başvuru, beşinci kez sınava giriş ve 2014 Mart ayında doçent olmak. Beş yıl içinde doçent olmak çok uzun zaman gözükmeyebilir. Post-modern dünyada her şey göreceli belki. Bana göre ise doktorayı bitirdikten on yıl sonra doçent olmuştum.
Profesör olmak da kolay olmadı. Bu kitabın ikinci basımı kararı alındığı şu günlerde 27 Kasım 2020 Cuma günü saat 16.45’te mesai saatinin sonuna yetişerek Profesör olabildim. Beş yıllık bekleme süresini ne kadar geçtiğimi de siz hesaplarsınız. Haberi aldığım aynı gün sevgili teyzem Ülker Ören’in vefat haberini almak da hayatın gerçeği ve cilvesi bir yandan acı ve hüzün, diğer yanda gurur verici bir mutluluk. Tek üzüntüm, birkaç gün hatta hafta önce Profesör olabilecek iken teyzemin benimle gurur duymasını yaşayamamak.
Tüm bunları yazmam aslında yine bu kitabın ana başlığı ile ilgili Çatışma Çözümü. Kitapta devamlı belirttiğim seçilmiş travmaların psikolojik olarak iyileşmesi için iki taraf arasında barış transformasyonu ve barış ve uzlaşma süreçleri yaşanmalıdır. Bu sürecin başarılı olması için şu basamakları takip etmesi gerekir: 1- Travmanın kabul edilmesi, 2- özür dileme, 3- affetme ve bir daha yaşanmaması için unutmama ve 4- yas tutulma. Bu basamaklar çatışmaya kalıcı çözüm bulunması için yaşanması gereken etnik grup psikolojik iyileşme sürecidir. Ben çalıştığım bu akademik alanı hayatımın her alanında pesce-vegetaryan bile olarak uygulama düzeyinde de yaşayan biriyim. Bütün bunların yazmamın sebebi bir yandan akademik hayatın zorlu bir yol olduğunu gelecekteki yeni akademisyen adaylarına anlatabilmek öte yandan belki bu süreçte hayatımı etkileyen hocalarımızın yukarıda belirttiğim basamaklardan 1 ve 2nci aşamayı yapabilecekleri umudu: Sokak köpekleri için üzülen hocalarımızın bir insan olarak bana bile insancıl duygularını olabileceğini görebilmek…
Çatışma Analizi açısından bir başka boyut ise Temel İnsan İhtiyaçları teorisinin bireysel düzeyde de geçerli olduğunu burada görebilirsiniz. Maslow İnsan İhtiyaçları Teorisine göre, hiyeraşik olarak sıralanan ihtiyaçların yüzde yüz tatmin edilmesinin ardından bir üst ihtiyaç seviyesine ulaşılabilir. Benim açımdan saygınlık ve kendini gerçekleştirme basamaklarına ulaşmam için akademik anlamda doçentlik ve daha sonra profesörlük aşamalarını geçmem gerekiyordu. Günümüzde ihtiyaçlar hiyeraşişinin revize edilmiş halinde en üst basamakta kendini aşarak dönüştürme yani bireylerin egolarını aşıp diğer insanlara yardım ederek, onların kendi potansiyellerin gerçekleştirmelerine katkıda bulunmak yer almaktadır. Benim de bundan sonraki amacım, kendini aşarak dönüştürme basamağına ulaşmak olacaktır. Bu teorinin çatışma analizine uygulanması Temel İnsan İhtiyaçları (Tİİ) teorisi ve John Burton ile olmuştur. Bu teoriye göre, kimlik, güvenlik ve tanınma gibi üç önemli ihtiyacın sosyal ve etnik gruplar ve ulus-devletler açısından tatmin edilmemesi çatışmalara neden olmaktadır. Bireysel düzeydeki analizin uluslararası düzeye yansıması bu iki teori ile görmek mümkün.
Tabii iş ve akademik yaşam hayatımın tümünü kapsamıyor. Bu iki ihtiyacın tatmin edilmesini sağlayan beni her zaman seven, sayan ve destekleyen sevgili eşim ve çocuklarım sayesinde birçok zorluğu aşabildim. Bu ikinci basım vesilesi ile benim gibi Sevgili eşim Prof. Dr. Ayşe Dilek Öğretir Özçelik, kızlarım Dilay ve Beril ile oğlum Sinan Batu’ya teşekkürlerimi bir kere daha sunmak isterim. Emekli öğretmen olan annem Gülten Özçelik bana her zaman destek olmasını da unutamam. Kitabın kapağının da ayrı bir hikayesi var. 2013-2014 yılları arasında Coventry şehrinde post-doc için yaşarken II. Dünya Savaşı sırasında Coventry Blitz Saldırısı sonunda yıkılan Coventry Katedrali’nin sadece dört duvarı kalan yıkıntıları içinde Josefina de Vasconcellos tarafından yapılan Reconciliation adlı heykelin fotoğrafını kitap kapağı olmasını istedim. Barış ve Uzlaşma şehri olan Coventry’de yaşamanın yanında kitap kapağındaki heykelin aynısı Hiroşima Barış Park’ında da sergilenmektedir. Bu heykelin fotoğrafını Coventry’de bulunduğu sırada benim için çekip yollayan Dr. Cihan Dizdaroğlu’na da sonsuz teşekkürler.
2021’de başlamasını umut ettiğimiz Covid19 sonrası dünyaya akademik anlamda katkı sunan bu kitabın, en çok öğrencilerim ve akademisyen meslektaşlarıma yararlı olması dileğiyle.
Bana sosyal medya hesaplarımdan https://twitter.com/sezaiozcelik, https://www.facebook.com/sezai.ozcelik.77 ve https://www.instagram.com/sezaiozcelik/ ulaşabilirsiniz. Diğer bilimsel yayınlarım için https://karatekin.academia.edu/SezaiOzcelik websitesini ziyaret etmeniz dileğiyle…
Ankara, 01 Ocak 2020.
———————————————————————————
İlk doçentlik jüri süreci ve belgeleri.
2009 yılında ilk başvurumu yaptığım doçentlik jürimde 3 üye bulunmaktaydı.
Jüri 1: Prof. Dr. Meliha Altunışık, ODTÜ
Jüri 2: Prof. Dr. Nuri Yurdusev, ODTÜ
Jüri 3: Prof. Dr. Mim Kemal Öke, İstanbul Ticaret Üniversitesi.
Jüri 1 ve Jüri 2 başarısız buldu. Jüri 3 başarılı buldu.
Aşağıda sunduğum ilk iki belge ÜAK bana gönderdiği yazılardır.
JÜRİ 1 DOÇENTLİK RAPOR BELGELERİ
JURİ RAPOR 1: PROF. DR. MELİHA ALTUNIŞIK DOÇENTLİK RAPORU
JÜRİ 2: PROF. DR. NURİ YURDUSEV DOÇENTLİK RAPORU
JÜRİ 3: PROF. DR. MİM KEMAL ÖKE DOÇENTLİK RAPORU